Erzurum halk oyunlarına "bar" adı verilir. "Bar" kelimesi "birliktelik", "topluluk" , "el ele tutuşmak", "bağlamak" ve "beraberce oynamak" gibi anlamlar taşımaktadır. Bar, çok eski ve köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Barın oluşumunda; iklimin, coğrafyanın ve tarihi olayların etkisi olmakla birlikte antropologlara göre bar, Türklerin Asya'dan getirdikleri milli oyunlardan biridir. Erzurum, halk oyunları açısından oldukça zengin bir bölgedir. Bu zenginlik günümüzde de bütün güzellikleriyle ve orijinaline uygun olarak yaşatılmaktadır. Erzurum Halk oyunları ve türküleri derneği halk oyunları ekiplerinin gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında düzenlenen yarışmalarda onur verici başarıları vardır. Erzurum barları kadın ve erkek barları olmak üzere iki bölüm halinde oynanır. Oltu ilçesinden Oltu köyünde yalnız erkeklerce Bar tutulur ve davul zurnayla oynanır. Aynı köyde Şeyh Şamil oyunu da vardır. Davul zurna veya mey eşliğiyle yürütülür, tek erkek oyunudur.
A- Erkek Barları: Baş Bar, İkinci Bar (1.aşırma), Sekme, İkinci Aşırma, Nari, Dello, Koçeri, Temirağa, Tamzara, Tavuk Bari, Felek, Çingeneler, Uzun Dere, Daldalar, Yayvan, Hançer Bari,
B-Kadın Barları: Kavak, Çiftbeyaz Güvercin, Çember, Döne, Nari, Çarşıda Üzüm Kara, Sallama, Mendilimde kişmiş ile Badem Var, Tortumun Eymeleri, Aşşahtan Gelirem, Köylü Kızı, Delikız
Cistik: Bar oynarken ayağa giyilen ayakkabıdır. Derisinin çok yumuşak olması en büyük özelliğidir. Bu özelliğe istinaden ayak figürleri daha kolay gerçekleştirilir. Yaşlılar tarafından giyilene markop, gençlerin giydiğine yemeni denir.
Bindallı: Kadife üzerine simle Türk motifleri işlenmiş giysidir. Göğüs ve boyun kısımları dantelle süslenebilir. Aynı danteller kol ağzınada eklenir. Kol, beden ve bel kısmı vücuda oturur, tek kısmı ise rahat hareket maksadıyla geniş yapılır.
Kaynak: Dr. Lütfi SEZEN
ERZURUM BİLMECELERİ
Erzurum'da bilmeceye "mesel" denir. Eskiden uzun kış gecelerinde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yerlerde toplanır, eğlenir, birbirlerine hikaye anlatır, mesel sorar, yüzük oyunu oynarlardı. Erkekler veya bayanlar arasında "herfene" düzenlendiği de olurdu. Herfene yapıldığı gün; her ev kendisine verilen yemeği yapar, akşam üzeri toplantı yerine gidilirdi. Yemekler yenir, çaylar-kahveler içilir, daha sonra buğdaydan yapılan kavurga gibi yiyecekler ortaya çıkartılırdı.
Herfene sonunda yapılan eğlencelerden en çok ilgi çekenlerin başında yörede "mesel" denilen bilmecelerin sorulması gelirdi. Bilmece sorulmasının bir usulü vardı. Bilmeceyi soran karşısındakine "bil bakalım" dedikten sonra bir düşünme ve çözme zamanı bırakırdı. Cevap vermekte güçlük çeken, birtakım ip uçlan İster, Bunun için karşı sorular yöneltirdi. "Canlı mı, cansız mı?" "Yenilir mi, içilir mi?" gibi sorulara karşılık bilmececi "yenilir" veya "İçilir" diye açıklamalarda bulunurdu.
Bu açıklamalarla çözüme gidilmezse "satın alınır mı. alınmaz mı?", "canlı mı, cansız mı?" gibi farklı sorular sorulabilirdi.
Bazen de topluluk iki gruba ayrılarak karşılıklı sorular sorar, cevap beklerler. Bu durumda yenilen taraf, yenen tarafa ziyafet vermek zorunda kalırdı.
Sayıları oldukça kabarık olan Erzurum bilmecelerinin bir bölümünü veriyoruz:
Ak tavuk suya dalar (Pirinç)
Geldi bişe konak oldu (Çadır)
Ateşi yakar, pekmezi akar (Çıra)
Atlayarak yürür, patlayarak ölür (Pire)
Atlı kantar, et tartar (Küpe)
Beti giderim o gider (Gölge)
Bir küçücük mil taşı dolanır dağı taşı (Göz)
Bir yerinden girilir, üç yerinden çıkılır (Gömlek)
Biz biz idik, Otuziki kız idik, Ezildik, büzüldük Bir duvara dizildik (Dişlerimiz)
Canlı gider, cansız kovalar (Araba)
Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane (Nar)
Çarşıdan alınmaz, mendile konulmaz, tadına doyulmaz (Uyku)
Çıngıllı hamam Kurnası tamam Bir gelin aldım Babası imam (Saat)
Dalda durur, elde durmaz (Kuş)
Dam üstünde kalaylı tas (Ay)
Derisi var, kanı yok (Körük)
Elde yapılır, ette asılır (Küpe)
Ey melez melez tandır başına gelemez gelse geri dönmez, kayadır, taştır, bunu bilmeyenin avradı boş olur (Elmas)
Gece gider üşümez, gündüz gider üşenmez, beline kuşak kuşanmaz (Nehir)
Her eve anahtarsız girer (Rüzgar)
Hey ne idim ne idim, Samur kürklü bey idim, Felek bent şaşırttı, Kızgın küle düşürdü (Kestane)
İçi ateş, dışı taş biri kuru, biri yaş (Dünya)
İki arkadaş birbirini kovalar (Gece-Gündüz)
İki merek, bir direk (Burun)
Kara kaşık, duvara yapışık (Kırlangıç)
Karanlık kapının kurdu, Vurdu kapıyı kırdı, Biri içeri girdi İkisi kapıda durdu (Hırsız)
Küçük mezar Dünyayı gezer (Ayakkabı)
Mavi atlas İğne batmaz makas kesmez terzi biçmez (Gökyüzü)
Min min minare, dibi daire, yüzbin çiçek bir lale (Ay, gök, yıldızlar)
Ninenin etekleri, süpürür sokakları onay yatar iki ay kalkar feneri yakar (Ateş Böceği)
O odanın içinde oda onun içinde (Ayna)
Üstü çayır biçerem altı göze içerem (Koyun)
Kaynak: Dr. Lütfi SEZEN
ERZURUM ATASÖZLERİ
Atasözleri, bir fikri, bir öğüdü mecaz yolu ile kısa ve kesin olarak anlatan, eskiden beri söylene gelmiş veciz sözlerdir. Asıl atasözleri yanında, fıkra türünde söylenmiş olanlar da vardır. Bunlar, çok kısıtlanmış hikâye yapısındadırlar. Karşılıklı konuşmayı belirten İki simetrik yan cümleyi içine alırlar. Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi genellikle geçmiş zamanla kullanılır:
Erzurum ve çevresi atasözleri bakımından zengin bir potansiyele sahiptir. Yöreden derlediğimiz bazı atasözlerini veriyoruz:
Aç koyarsan hırsız olur, çok söylersen yüzsüz
Aç tavuk rüyasında darı görürmüş
Ağacı kurt öldürür, insanı dert
Ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz
Akıllı düşünene kadar deli oğlunu evermiş
Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir
Alışmış kudurmuştan beterdir
Allah dağına bakar kar verir
Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı
Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste
Araz (Araş) akar, göz bakar
Arsız neden arlanır, çulda giyse sallanır
Asıl azmaz
Aslını yitiren haramzadedir
Aş taşınca kepçeye paha biçilmez
At binenin, kılıç kuşananındır
Ateşle barut bir arada bulunmaz
Ateş olmayan yerde duman çıkmaz
Atın ölümü arpadan olsun
Ava giden avlanır
Avcı avında yolcu yolunda gerek
Avrat vardır arpa unundan aş yapar, avrat vardır dolu ambarı boş yapar
Az tamah çok ziyan, getirir
Balık baştan kokar
Başa gelen çekilir
Başı bezeklinin aşı tezekli olur
Ben ağa sen ağa inekleri kim sağa
Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından
Benim için şap da bir şekerde
Besle kargayı oysun gözünü
Bir eli yağda bir eli balda
Bir ye bin şükret
Borcun yoksa kefil ol. vaktin çoksa şahit ol
Boş çuval dik durmaz
Büyük lokma ye, büyük söz söyleme
Bugünün işini yarına bırakma
Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir
Buz üstüne bina yapılmaz
Can boğazdan geçer
Can çıkmadan huy çıkmaz
Cömertsin der, maldan ederler. Yiğitsin der candan
Çağrılan yere erinme, çağırmayan yere görünme
Çarşıda mum yok korun (körün) talaşına (telâşına)
Çıra, dibine ışık vermez
Çok segirden (koşan) tez yorulur
Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin
Çöreğinde çiği olan gocunur
Çürük tahta mıhi (çivi] tutmaz
Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz
Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur
Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar
Davacısı kadı olanın, yardımcısı Allah olsun
Davulun sesi uzaktan hoş gelir
Deli dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun
Delik büyük, yama küçük
Deliye hergün bayram
Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş
Demiri nem çürütür, insanı gam
Deveye diken lazım boynunu uzatsın
Dilin kemiği yok
Dinsizin hakkından imansız gelir.
Dünya malı dünyada kalır
Dünya yansa bir horum (bağ) otu yanmaz
Düşmez kalkmaz bir Allah'tır
Ecel geldi cihana, bas ağrısı bahane
Eceli gelen keçi çobanın değneğine sıçrar
Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste
Elin ağzı torba değil ki çekip bûzesin
El mi yaman, bey mi?
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz
El kazanı ile aş kaynamaz
El yarası onulur, dil yarası onulmaz
Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez
Eşek çamura batanca yol gösteren çok olur
Et tırnaktan ayrılmaz
Ev alma komşu al
Ev danası öküz olmaz
Evdeki hesap çarşıya uymaz
Evli evinde, köylü, köyünde gerek
Fazla mal, göz çıkarmaz
Felek kimine kürk giydirir, kimine yelek
Fukaranın ahı, tahttan İndirir şahı
Gelen gideni aratır
Gelin ata binmiş, "ya kısmet demiş ''
Geven ne ki gölgesi ne ola
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur
Gün doğar, âlem görür
Gün doğmadan neler olur
Güneş balçıkla sıvanmaz
Güvenme varlığa, düşersin darlığa
Güzelin basından çile eksik olmaz
Güzün gelişi yazdan bellidir
Hamama giden terler
Harman yel ile düğün el ile olur
Hazıra dağlar dayanmaz
Her horoz kendi çöplüğünde öter
Her kuşun eti yenmez
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır
Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar
Hırsız evden olunca, öküz bacadan çıkar
Hırsıza beyler borçludur
İmam evinde aş ölü gözünde yaş bulunmaz
İnsani arkadaşı azdırır
İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur
İnek öldü şab kesildi dana öldü hep kesildi
İnsanın yere bakanından suyun durgun akanından kork
İnsanoğlu kanatsız kuştur
İsli kazanın yanında durma sana da is bulaşır
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü Kara
İşten artmaz, dişten arta
İyi dost kara günde belli olur
İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir
Kabahat da gizli ibadet de
Kabahat samur kürk olsa, kimse üzerine almaz
Kabul olunmayacak duaya amin denilmez
Kadı ekmeğini karınca yemez
Kadı kızında bile kusur bulunur
Kalp kalbe karşıdır
Kalpten kalbe yol vardır
Kara haber tez duyulur
Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yere kucaklamış
Kârını bilmeyen kasap, elinde kalır masat
Kaş İle göz, gerisi söz
Kaynayan kazan kapak tutmaz
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
Kazma kuyunu, kazarlar kuyunu
Kediye ciğer emanet edilmez
Komşu komşuya bakar canını ateşe yakar
Kaynak: Dr. Lütfi SEZEN